hayalperestin aşkı

“… Sonuçta öyle kolayca, öyle doğallıkla yaratılır ki bu masalsı, fanstastik dünya! Sanki aslında bütün bunlar hayal değildir! Doğrusu, her an inanmaya hazırdır, bütün bu yaşamın duygularının uyaranı olmadığına, serap olmadığına, hayal gücünün yalanı değil de aslında gerçek, sahici, var olan bir şey olduğuna! Neden o zaman, söylesenize, Nastenka, neden o zaman böyle zamanlarda sıkışıyor ruh? Neden o zaman büyülü bir şekilde, beklenmedik bir hırsla nabız hızlanıyor, hayalperestin gözlerinden yaşlar boşanıyor, solgun, ıslak yanakları yanıyor ve dile gelmez bir sevinçle doluyor bütün varlığı? Neden o zaman uykusuz geceler bir an gibi, sebepsiz bir neşe ve mutlulukla geçiyor ve şafağın pembe ışığı pencereye vurduğunda ve loş odayı bizde, Petersburg’da olan türden, kararsız fantastik bir ışıkla aydınlattığında tan vakti, hayalperestimiz neden yorulmuş, tükenmiş bir halde kendini yatağa atıyor ve kendi hastalıklı, mahvolmuş ruhunun coşkularından yorulmuş ve kalbinde acı verici, tatlı bir sızıyla uykuya dalıyor? Evet, Nastenka, insan yanılır ve gerçek, hakiki bir tutkunun onun ruhunu heyecanlandırdığına inanır bilinçsizce, işe yaramaz hayallerinde canlı, ele gelir bir şeyler olduğuna inanır istemeden! Nasıl da yalan – işte, diyelim, aşk bütün tükenmez mutluluğuyla, bütün acı verici eziyetleriyle gövdesine girmiştir… Ona bakar bakmaz inanır insan! Sevgili Nastenka, inanır mısınız ona bakarak, delice hayallerinde öylesine sevdiği kimseyi gerçekten de hiç tanımadığına?” [1]

 

Fyodor Dostoyevski hep korkutmuştur beni.

Yazdığı sözcükleri kırık ayna parçalarına dönüştürmekte ustadır o. Size öyle bir doğrultur ki onları, yansıyan şeyin kendiniz olduğunu bile bile çığlık atarsınız karşılarında. En vahşi, en ham, en can acıtıcı yanlarınızı gösterirler size. Sadece size ait sandığınız duygularınızın çoktan yaşanmış ve daha sonra da yaşanacak olduğu kabusuna, hayal kırıklığına, hazırlarlar sizi. Özel olmadığınızı, benzersiz olmadığınızı, biricik olmadığınızı haykırırlar suratınıza. Sizden yüzlerce yıl önce yaşamış bir adamın sizi, sizden daha iyi tanıdığını, şuh bir kahkaha eşliğinde fark ettirirler acımasızca.

İtiraf edin…

… ne düşündünüz üstteki alıntıyı okuduğunuzda?

Anlatıcı siz misiniz, biri sizi mi gözetliyor yoksa?

Sırlarınız var mı bu dünyada?

Aşkınız bile size ait değil mi acaba?

Siz sadece siz misiniz, başkaları mı var ruhlarınızda?

 

[1] Fyodor Dostoyevski, Beyaz Geceler: Bir Hayalperestin Anılarından, çev. Sabri Gürses, 1848/2013, İstanbul, Can Yayınları, ss. 52-53.

Comments Off on hayalperestin aşkı

Filed under Edebiyat

Comments are closed.