“Siyaset alanında bir tür ‘semptomla özdeşleşme’ içeren bir deneyim var denebilir belki: O ünlü patetik ‘Hepimiz …yız!’ deneyimi, dayanılmaz bir hakikatin devreye girişi işlevini, toplumsal mekanizmanın ‘işlemediği’ni gösteren bir alamet işlevini gören özdeşleşme deneyimi. Mesela Yahudi aleyhtarı ayaklanmaları ele alalım. Çeşitli stratejilerle – düpedüz bilgisizlik; olayı kınanması gereken ama aramıza mesafe koyabileceğimiz vahşi bir tören olduğu için aslında bizi ilgilendirmeyen korkunç bir şey olarak görmek; kurbanlara ‘samimiyetle acımak’ gibi stratejilerle -, Yahudilere eziyet etmenin uygarlığımızın belli bir bastırılmış hakikati olduğu gerçeğinden kaçarız. Ancak – bir anlamda hiç de sadece metafor sayılamayacak – “hepimiz Yahudi’yiz’ deneyimine ulaştığımız zaman sahici bir tavır göstermiş oluruz. Toplumsal alana, entegrasyona direnen ‘imkansız’ bir çekirdeğin işin içine girdiği bütün travmatik anlar için aynı şey geçerlidir: ‘Hepimiz Çernobil’de yaşıyoruz!’, ‘Hepimiz göçmeniz!’, vb. Bu durumlarla ilişkili olarak, ‘semptomla özdeşleşme’ ile ‘fantaziden geçme’ arasında karşılıklı bir bağıntı olduğu da açıkça görülmelidir: (Toplumsal) semptomla böyle özdeşleşerek, toplumsal anlam alanını, belli bir toplumun ideolojik özkavrayışını belirleyen fantazi çerçevesini; yani içinde ‘semptom’un mevcut toplumsal düzenin başka türlü gizli kalan hakikatinin açığa çıktığı nokta olarak değil de, yabancı, rahatsız edici bir tecavüz gibi göründüğü çerçeveyi kat eder ve altüst ederiz.” [1]
Belki biraz zamansız oluyor ama Hrant Dink katledildiğinden beri ‘popüler’ ve hiç şüphesiz mide bulandırıcı bir halde sürüp giden ‘Hepimiz Ermeniyiz’ tartışmasının, aslında hiç de ‘bize’ (ya da açıkça yazalım Türk-Ermeni ikiliğine) ait olmadığını, aksine tam da bir evrensel-toplumsal semptom olduğunu gösteren bu paragrafı paylaşmak istedim. Daha önce bu konuda, Zizek’in (1992 yılında ilk kez yayımlandığına dikkat çekmek istediğim!) bu satırlarından alıntı yapıldı mı bilemiyorum (en azından Google’a göre böyle bir atıf yok); ama eğer yapılmadıysa, dünyada var olan her şeyi üzerimize alma narsisistliğine sahip bir toplum olarak, bazı tartışmalara ne kadar dar/kör bir çerçeveden baktığımızı göstermesi açısından, bu alıntının çok değerli olabileceğini düşünüyorum. NATO Zirvesi yapılır, mesele sadece Türkiye’nin füze kalkanına izin verip vermemesi gibi algıla(ttırıl)nır; Dünya Bankası görüşmeleri devam eder, Türkiye’yi temsil eden heyetin kimin elini sıkıp sıkmadığından başka bir konu konuş(tur)ulmaz; Davos Zirvesi toplanır, tek mesele ‘van minüt’e indirge(ttiril)nir; dünya ekonomik kriz yaşar, bizi ‘teğet’ geçip geçmeyeceği önemli olan tek şey haline gel(diril)ir; Suriye’de insanlar ölür, iç politikamızdan başka bir muhabbet atılmaz ortaya, vs. vs….
İnsan merak etmeden yapamıyor: Dünya bizim fallusumuzda mı dönmekte?
[1] Slavoj Zizek, Yamuk Bakmak: Popüler Kültürden Jacques Lacan’a Giriş, 1992/2010, Birkan, T. (çev.), Metis, s. 188-189