iktidar, muhalefet ve bahtin-vari bir caligula’ya davet

“Hayat ile kültürün ortasında bulunan [Mihail Bahtin’in] karnaval [kavramı], soyut kavramlar ile yeterince ifade edilemiyor olsa da, dünyanın somut şekilde duyusal olarak deneyimlenmesidir… Karnavalın boyutları [Bahtin’in] Dostoyevski kitabının 1963 tarihli baskısında kısaca şöyle özetlenir:

a-      Hiyerarşik yapının ve onunla bağlantılı korku, yüceltme (saydı) ve âdâb-ı muâşeret biçimlerinin askıya alınması;

b-      İnsanlar arasındaki mesafenin ortadan kalkması ve böylelikle insanlar arasında özgür ve samimi temasın başlanması;

c-       ‘Hayatın olağan akışı’ndan bir kopuş olarak acayipliğin veya yabansılığın yeşermesi;

d-      Değerlere, düşüncelere, fenomenlere ve şeylere karşı özgür ve samimi bir tutum benimsenmesi ve böylelikle kutsallık ile kutsallığa saygısızlık arasında, yüksek ile alçak arasında vb. temasların ve farklı kombinasyonların yeşermesi;

e-      Yeryüzünün ve bedenin üretken güçleri vurgulanarak dine ve kutsal şeylere karşı saygısızlık, müstehcenlikler ve semavî olanı yeryüzüne indirme, dünyevî kılma;

f-       Mecazî ölüm ve dirilme aracılığıyla bir karnaval kralı seçme, karnaval kralını taçlandırma ve tacını alma ritüeli;

g-      Simgesel düzenin göreceliğinin yüceltilmesi.

[Olga] Freidenberg’ün saptamış olduğu ateş, doğum, ölüm, ziyafet vb. imgeler bu türsel bütünde birleştirilir. Böylece bir kez daha, ‘oluşun iki kutbu’nun daima mevcut olduğu, temelde zıt değerli bir nitelik kazanırlar: doğum ve ölüm, övgü ve yergi, hayır dua ve beddua, yüz ve sırt, aptallık ve bilgelik, cennet ve cehennem, kutsal ve [küfür], efendi ve köle… Hayat döngüsel tarzda kavranır, tıpkı bir çarkın dönüşü gibi, böylece zıtlar ayrılmaz ama sürekli değişen ve kendini-yineleyen bir ilişkide var olurlar. Ölüm yeniden-doğuşu [içerir], cennet cehennemi, hayır duası bedduayı vb.” [1]

 

Peki ya muhalefet iktidarı?

“İhsanoğlu, Tarihsel Blok ve ‘Yapışkan Statüko’” yazısını yazdığımdan bu yana, yalnızca ‘muhalefetin çatı adayı’ veya onun kişiliği ile ilgili olarak değil; CHP, MHP ve İhsanoğlu’nu destekleyen diğer muhalefet partileri [2] ile ilgili olarak da ‘yapışkan statüko’nun ülkenin ve toplumun her yanına yayılmış olduğu iddiasını güçlendirecek yeter sayıda gelişme yaşandı. [3] Kısaca tekrarlamak gerekirse, son yedi-sekiz yıldır (AK Parti’den çok daha büyük bir olgu olarak) iktidarın yönetim zihniyeti, içerdiği neoliberalizmi, muhafazakarlığı, biyopolitikaları, merak edilenleri, cevap arananları ve ikna edilmeye çalışanları ile birlikte, sadece muhalefete değil, aynı zamanda halka da yayıldı. Cumhurbaşkanlığı adayı olarak CHP ve MHP’nin belirlemiş olduğu Ekmeleddin İhsanoğlu ‘figürü,’ bu yayılımın yalnızca yeni bir ürünüydü…

Evet, CHP ve MHP içinde bazı ‘çatlak sesler’ bir çatı-aday olarak İhsanoğlu’nun adaylığına sıcak bakılmadığını açıkladılar belki ama esas olarak henüz o isimler de bir alternatif yaratma becerisi gösteremedi. Öyle görünüyor ki, ‘iktidar’ denilen olgunun kişiliğinde ve bedeninde cisimleştiği Erdoğan’a ‘karşıt olma’ düsturu – “o gitsin de kim gelirse gelsin” anlayışı – olası alternatif yaratma süreçlerinin de önüne geçti. Bir kimsenin veya bir olayın aksini yüceltmek, o kimseyi veya olayı da bir o kadar göz önüne çıkartmak, ‘unutamamak’ anlamına gelir. Michal Bilig’den [4] beri biliyoruz ki, ‘hatırlatmak’ değil, ‘unutturmamak’ modern siyasetin en önemli vazifesidir ve bu nedenle her iktidar, kendini ‘unutturmayacak’ bir muhalefete her zaman ihtiyaç duyar. Muhalefet geliştikçe, sağlamlaştıkça ve kemik kitlesini oluşturdukça; aslında aynı gelişim, sağlamlık ve kemik kitle, iktidar için de oluşmuş demektir.  Tıpkı Bahtin’in iddia ettiği gibi cennet cehennemiyle, hayır duası bedduayla, ölüm doğumla, efendi köleyle, siyah beyazla birlikte var olur. Neden iktidar ile muhalefetin ilişkisi farklı olsun ki?

Peki bu durumda ne yapılabilir?

Zıt kutupların gizlenmiş aynılığından nasıl çıkılabilir?

Zıtların birlikteliği çemberi nasıl kırılabilir?

Bahtin’in buna yanıtı aslında son derece basit: Karnaval. İktidar, toplumdaki bilgiyi üreten mekanizmadır. [5] Bilgiyi üretmek, toplumdaki aktörleri (bireyleri) ve onların davranışlarını anlamanın ötesinde, onlara şekil vermek ve kendi istediği geleceği inşa etmek demektir. Rutinler ve alışkanlıklar, toplumun yalnızca işleyişini değil, aynı zamanda hesaplanabilirliğini, öngörülebilirliğini ve dolayısıyla da kontrol edilebilirliğini kolaylaştırır. Karnaval benzetmesi ile ifade edilen ‘durum’ ise bu rutinlerin ve alışkanlıkların tam tersidir. Herkesin canı istediği gibi davrandığı yerdir karnaval. Kuralların olmadığı, kuralcıların kafaya takılmadığı, kontrolün ortadan kaybolduğu, aklın yerini deliliğin aldığı/alabildiği, potansiyel olarak her şeyin mümkün olduğu bir şölendir. Geçmişin bilgisinden muaftır. Hesaplanamaz. Öngörülemez. Kontrol edilemez.

Bu nedenle de en çok karnavallar korkutur iktidarları. Yalnızca karnaval anında iktidarın kendisi ve bilgisi ‘unutulmuştur’ zira. Onu ‘unutturmayacak’ hiçbir uyarıcı, hiçbir gösterge, hiçbir imge yoktur karnavalda. Belediye düzenlememiştir karnavalı. Hiçbir karnavalın ‘bilmem kaçıncısı’ yapılmaz. Karnavalın ‘geleneğinden’ söz edilemez. Karnavallar bir şeye benzemez. Ne eskiye, ne yeniye. Şimdidir karnavallar. Şimdi. Anlık. Spontane. Ödünü kopartır iktidarların. [6] Karnavalda olacakları hesaplayamamanın, öngörememenin ve kontrol edememenin şaşkınlığı ile yalnızca gerçek bir karnaval, şiddetini arttırır iktidarın. Ve iktidar her şiddetini arttırdığında, kendinden eksiltecek, bütünlüğünü bozacak, gerçek muhalefetlerin içlerine sızacağı boşluklar/çatlaklar yaratacaktır kendi üzerinde, bedeninde. Gerçek muhalefet, karnavaldan doğar Bahtin’de. Kafayı sözde özgürlük ile bozmuş liberallerden, insanın kötülüğünü hesaba katmayan ütopistlerden, bizzat bir ürünü olduğu toplumu hiçe sayan eksik-bilimcilerden muhalefet çıkmaz, çıkamaz. Muhafazakarlar hiçbir zaman muhalefet olamaz.

İktidar, muhalefetini kaybettiğinde düzenlenir ilk karnaval.

Gerisi de gelir üstelik.

Karnaval tadı ağızdan gitmez kolayca…

 

[1] Craig Brandist, Bahtin ve Çevresi: Felsefe, Kültür ve Politika, C. Soydemir (çev.), Ankara: Doğu-Batı, 2002/2011, ss. 208-209.

[2] Bu desteklerini resmi olarak duyuran DP, DSP ve BTP’nin yanı sıra, BDP’li Selahattin Demirtaş’ın – aslında gelecekteki seçim tartışmalarında BDP’nin gerçek oy potansiyelini görmek ve göstermek amacıyla değerlendirilmesi gereken – ‘göstermelik’ adaylığı da iktidarın ‘kabullenilişinin’ bir göstergesi olarak ele alınabilir.

[3] Kendi adıma, bu gelişmelerden en traji-komiği, Ekmeleddin isminin Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP’li çevrelerce ‘Ekmel’ olarak telafuz edilmesiydi. İsimden ‘düşürülen’ ‘-din’ ile klasik CHP seçmenine “hala sizi unutmadık” mesajı vermenin gereği neydi bilemiyorum. Esad’ın ‘Esed’ haline getirilmesine hücum eden CHP’liler, aynı söylem değişikliği hamlesini yapma ihtiyacını hissettiklerine göre, statükonun yapışkanlığından söz etmek daha da anlamlılaştı. Değil isimden ‘-din’i düşürmek, ardına bir ‘-din’ daha eklenip isim ‘Ekmeleddindin’ yapılsa bile CHP seçmeninin başka bir adaya oy vereceğine inanan var mı gerçekten?

[4] Michael Billig, Banal Milliyetçilik, (çev.) C. Şişkolar, İstanbul: Gaye, 1995/2003.

[5] Michel Foucault, Power/Knowledge: Selected Interviews and Other Writings, 1972-1977, C. Gordon (der.), (çev.) C. Gordon vd., New York: Pantheon, 1980, ss. 109-133.

[6] Bu noktada Terry Eagleton’ın “karnavalların, aslında iktidarlar tarafından yapılmalarına izin verilen şenlikler” olarak tanımlanmasını çok anlamlı bulmadığımı belirtmek istiyorum. Birincisi, her türlü ‘halk kutlaması’ belli bir etki alanının dışına taşmaya başladığı anda iktidarların dikkatini çeker ve yavaşça gözlemlenmeye başlar (belki de yasaklanır/sınırlandırılır); ikincisi, bir şeye iktidar tarafından izin verilmiş olması, onun içeriğini boşaltmaz veya o içeriğin doğrudan iktidar tarafından dikte edilmesini gerektirmez. Herkesten çok Eagleton’ın bileceği gibi, iktidar tarafı hayata bir artı-değer katmaz (üretici değildir); üretimi yapan sıradan halktır ve üretimin denetlenmesi ile ilk ortaya çıkışı arasındaki zaman-mekan farkı, devrimlerin filizlendiği yer olarak kabul edilir. Evet, karnavallar bu üretim-denetim farkını sadece geçici olarak ‘özgürleşim olasılığı’na açar belki ama yine de açar. Ve bu açıklık, çoğu iktidar için cehennemi bir vadiyi andırır: Korku da tam olarak buradan doğar. Bknz. Terry Eagleton, Walter Benjamin, or Towards A Revolutionary Criticism, Londra: Verso, 1981, s. 148.

Comments Off on iktidar, muhalefet ve bahtin-vari bir caligula’ya davet

Filed under Güncel, Teori

Comments are closed.