nevermore – enemies of reality (2003)

Topu topu dört senede üç başyapıtı dünya müzik sahnesine sunan Nevermore, Dead Heart in A Dead World’den sonra iki sene sürecek, geniş kapsamlı bir dünya turnesine çıktı. Avrupa’da neredeyse yalnızca Türkiye’yi pas geçen grup, uzun ve yorucu tur programına karşın, turnenin sonu itibariyle yeni albüm çalışmalarına başlamıştı. Ancak bu kez ufukta bir sorun gözüküyordu. Dead Heart in A Dead World ile grubun iyice artan ünü, Century Media ile var olan kontratının da sonu ile çakışmıştı. Century Media, elinden her an kaçabilecek ‘yeni büyük grubu’nun başka bir firma ile anlaşacağına emin olmuş olmalı ki (ki o zamanlar özellikle Nuclear Blast ile Nevermore flörtü dedikodunun da ötesine geçmiş durumdaydı!), gruba yeni kayıtları için gülünç denilebilecek bir bütçe ayırmıştı. Rakamlar o kadar minimal düzeydeydi ki, Nevermore, bu kez Andy Sneap ile çalışamayacaktı. Eski defterler açılmış, Neil Kernon yeniden gündeme gelmişti ancak grubun bütçesi Kernon’a da yetmedi. Anlaşılan, grup Seattle’dan dışarı çıkamayacak, eldeki imkanlarla yeni albümlerini kaydedecekti. Queensryche’ın eski gitaristi Kelly Gray yeni prodüktör olarak seçilmek durumunda kaldı. Oysa yeni albüm için Nevermore’un planları, çok daha kalifiye bir prodüktörü ve çok daha kristal bir soundu gerektiriyordu; çünkü Jeff Loomis, bir kez daha tek başına yazdığı yeni albümde, iyiden iyiye death metal sounduna kaymış, grubun o güne kadarki en sert bestelerine imza atmıştı. Yedi telli gitarın çok daha fazla duyulduğu soundun daha berrak ve daha açık olması isteniyordu ancak, gruba ayrılan bütçe, bu planların gerçekleşmesini mümkün kılmadı.

2003 yılında çıkan Enemies of Reality, çok zayıf bir prodüksiyona ve en naif tabirle ‘kirli’ tonlara sahipti. Bu da, Dead Heart In A Dead World’den sonra iyice yukarı çıkan beklentilerin (en azından hardcore olmayan fanlarca) boşa çıkması anlamına geliyordu. Oysa Enemies of Reality, belki de, son dört yılını üç şaheser ile geçirmiş grubun, en sert ve en teknik şarkılarını içeren, harika bir albümdü. Başyapıt sayılmaması için, hala, hiçbir neden göremiyorum ancak prodüksiyon konusundaki çekincelere de hak vermeden edemiyorum (nitekim, 2008 yılında yayımlanan bir radyo programında Jeff Loomis de albümün prodüksiyonunu sevmediğini belirtecek, Kelly Gray ile kayıt aşamasında bir çok sıkıntı yaşandığını itiraf edecekti). Allah’tan, albüm çıktıktan hemen sonra, grup Century Media ile sözleşme yeniledi ve firma da albümün Andy Sneap tarafından yeniden-mixlenmesi için gerekli bütçeyi ayarladı. Böylece, biz de bu müthiş bestelerin iyi bir mix sonunda neye benzeyebileceğini görmüş olduk. Keşke prodüksiyon da Andy Sneap’çe yeniden yapılsaydı demeden kendimi alamasam da, Century Media’nın gruba olan kazığı, bir sonraki albümce kendini affettirecekti.

Kötü pazarlanmış, mükemmel bir albüm.

http://www.youtube.com/watch?v=IMDLDLKI53c

Albüm isim şarkısı ile açılıyor; fade-in başlayan gerçek death metal riffleri, 00:56’da inanılmaz bir overdrive ve mükemmel bir thrash metal riffi ile birleştiğinde, henüz 01:27’de Jeff Loomis, kariyerinin en iyi sololarını atacağı albümün sinyallerini veriyor. Son derece akılda kalıcı bir nakarat, çok çok başarılı bir verse ve 03:09-04:15 arasındaki akıllara zarar bir solo! Warrel Dane yine çok başarılı bir vokal performans sergilese de, asıl hünerini (yine) sözlerde gösteriyor. Bu kez post-modern bir eleştiri ile karşı karşıyayız. Medyada, internette, aile arasında, hatta sokakta dayatılan ‘gerçek’ ile alıp veremediği olan her ‘uyumsuz’u lanetleyen yeni post-modern çağın sert bir eleştirisini sunuyor “Enemies of Reality”: “Kimse anlamıyor bize verileni”, “iyice açıl; kelimeleri ye; en çok korktuğun şeye dönüş”. Sözel anlamda bir başka “Deconstruction” vakası olmasa da, başlangıç için harika bir seçim. Sıradaki şarkı “Ambivalent,” thrash metalin en iyilerinden seçme gitarlar ile başlar. Ritm kısmı o kadar iyi oturtulmuş ki, davul performansı neredeyse gitarları bile gölgede bırakmış durumdadır. Jeff Loomis bir kez daha döktürür. Nakarat, şarkının geneli ile uyumlu olsa da, bana göre daha iyi bir düzenlemeyi ve kesinlikle çok daha iyi bir bridge’i hak etmektedir. Şarkının en önemli kısmı ise elbette solo! 02:12-03:20 arasına döşenmiş uzun solonun özellikle 02:52’den sonraki alt-ritmi ve kendisi gerçekten akıllara zarar. Loomis, kesinlikle dünyanın en yaratıcı ve en iyi metal gitaristlerinden biri, büyük ihtimalle de en iyisi! Vokaller bu kez çok daha sıradan ama şarkının konusu bir kez daha Dane’i kurtarıyor: “Altımdaki tüm nefret, beni bir kafese dönüştürüyor; bütün bu zaman ve şimdi dönüştüğüm adamı olmaya uğraştım.” Merkezde bir kez daha din eleştirisi var ama bu kez çok daha ben-merkezci bir yapıda. Sert ve melodik. Tam da Nevermore gibi! Üçüncü şarkı ile rotamız İsveç’e kayıyor. “Never Purify,” Seattle’lı bir thrash metal grubundan, İsveç death metali dinleme şansını sunuyor bizlere. Değme İsveçlilere taş çıkartırcasına hem de! Aslında bu formül, özellikle 2006-2007 yıllarından sonra iyice tutulan bir formül haline geldi ama Nevermore bu konuda da ilklerden biri olduğu için, söz konusu şarkı ile eleştirilecekti. Elbette 01:46 itibariyle, tekrar Amerikan topraklarına geri dönüş yapacak, bol groove’lu bir thrash şölenine yeniden davet edilecekti ama “Never Purify” hala Nevermore’un en ‘Nevermore gibi olmayan’ şarkısı olmaya da devam ediyor. 02:18-02:46 arasındaki solo (hele o efsanevi 02:23!!!) Nevermore tarihinin (bile) en yaratıcı sololarından biri. “Kazı acıyı dudaklarımdan ve zıvanadan çıkan hayatlarımızı izle; kameranın gözündeyken ben, kendini kurban etmek asla temize çıkarmıyor” diyen Warrel Dane yine TV-bebelerinden dem vuruyor. Ne tam bir ballad ne de tam bir lower-mid-tempo Nevermore şarkısı olan “Tomorrrow Turned Into Yesterday” albümün sıradan şarkılarından biri. Ancak bu kez ballad’a daha yakın duruyoruz. Arpejler yerine, clean-distortion’lı bir ritm var arkada ve yine çok başarılı bir solo var 02:52-03:29 arasında! Jeff Loomis bu kez bizi bulduğu harika melodilerle etkiliyor. Elbette atması da yazması da çok zor bir solo ama burada gerçekten ‘ruh’ ön planda! Hayatı boyunca hiç risk almayan ve hep birilerinin arkadan ittirmesine ihtiyaç duyan; gün gelip uyandığında da dünün çoktan yarına dönüştüğünü gören bir adamdan bahsediyor Warrel Dane, ki bu kez vokaller de çok etkileyici. Yalnız bir de alt-metin okuması yapmalı ve oradaki ‘din’ (daha çok Protestanlık ve Protestanlıktaki özgür irade) eleştirisini görmeliyiz diye düşünüyorum. Sıradaki şarkı “I, Voyager” ile ilgili akla gelen ilk şey bu şarkıya çekilen çok amatör klip! Ama tabi ki bu, şarkının büyüsünü bozmaya yetmiyor. Nevermore diskografisinde çok sık görülmeyen upper-mid-tempo bir şarkı (ki nakarat itibariyle lower-mid-tempo’ya dönüşüyor). 03:06’da giren müthiş bir thrash metal riffine ve daha önemlisi 03:31-03:58 arasındaki anormal bir soloya ev sahipliği yapıyor. İnsan ruhuna (daha doğrusu özüne) dair kişisel bir eleştiri duyuyoruz sözlerde. Belki de Nevermore tarihinin en Nietzsche-vari sözlerini işitiyoruz. Şarkıda sözü edilen “seyyah”, insan ruhunun her safhasını tecrübe etmiş ve şimdi geri çekilip incelemeye koyulmuş görünüyor: “Ben seyyahım; etin tüm hazlarını tattım; zihnin tüm zevklerini içtim; şimdi bulunduğum yere gelebilmek için; ne istediğini bilen ve tanımlanmış; ben seyyahım; ben, seyyah.” Buradaki ‘seyyah’ ile üst-insan kastediliyor, oradan da Siddharta (Herman Hesse’in bir romanı) göndermesi yapılıyor olabilir. Albümün en iyi şarkılarından olan “Create the Infinite”, tek kelimeyle olağanüstü bir riff ile hücum ediyor kulaklarımıza. Müzikte gaz denen şeyin vücut bulmuş haline tecrübe ediyoruz. 00:41’deki deli taramalar ise bize “biz gözleri olmayan insanlar değiliz de, neyiz?” cümlelerini tamamlıyorlar. “Sonsuz olanı yarat ve soruyu genişlet; yediye kadar say; senin dinlenme günün hastalıkları yaratıyor, kendi kusurluluğunu” diyen Warrel Dane bir kez daha dini göndermeler yapıyor. Tanrı’nın dinlenme günü olarak kabul edilen yedinci günü, insanın kusurlarına ve şüphesiz ki, buradan da tanrının kusurlarına bağlıyor. İnsanın çaresizliğinde (körlüğünde) tanrının da payı olduğunu haykırıyor tüm dünyaya. “Gelecek şoku yok; tanrı yok; bahsedilmeye değer bir kurtuluş yok.” Nevermore diskografisinin en sert ve en teknik; ama bir o kadar da en groovy şarkısı. Çok çok çok başarılı. İşte bu tuhaf. “Who Decides?” ile bu defa o kadar sert başlıyoruz ki, neredeyse bir grindcore denemesi yer alıyor şarkının girişinde. Ancak, bütün o kaos otuz dokuz saniye sonra yerini, yumuşacık bir soloya ve hemen ardından gelen çok güzel arpejlere bırakıyor. Tempomuz yine lower-mid, ve distortionlar herhangi bir Nevermore şarkısı için fazlasıyla derinlerde. Jeff Loomis burada gerçek bir solodan çok ana melodiyi tekrarlamayı tercih ediyor. Sona doğru bir kez daha death/grindcore denemeleri yer alsa da, bence bu çok başarılı fikirler, düzgün bir düzenleme dahilinde sunulmadıklarından, fazlasıyla havada kalıyorlar. Prodüksiyonun azizliği bence en çok “Who Decides?”da göze batıyor. İnsanlığı bir grup bakteriye benzeten Dane, bir yaratıcının varlığını sorguluyor bir kez daha. Benzetmeler her yerde kol gezseler de, verilen mesajın en açık olduğu Enemies of Reality şarkısı. Keşke, aynı açıklığı beste konusunda da göstermiş olsaydı. Harcanmış bir potansiyel. Hakkında en az fikrimin olduğu (bunu tüm diskografiyi baz alarak söylüyorum) Nevermore şarkısı ise bir sonraki sırada yer alıyor: “Neumenon”. Yine ballad ile mid-tempo arasındayız ama bu kez daha çok bir ‘trailer’ havası esiyor şarkıda. Müzikal anlamda tek bir melodi ve bol bol tekrar var. Jeff Loomis yine delişmen sololar atıyor fonda ama şarkının operatik havasından, sololara dikkat etme fırsatı bulamıyoruz ne yazık ki (ayrıca ilk mixin de bu soloları kaldıramadığını belirtmek zorundayım). Bir kez daha sözel bir şaheser dinlesek de, bence Nevermore, yakalamaya çalıştığı progresif havayı, dinleyiciye soğutmayı başaramıyor. Yine de sözlerde biraz takılalım. “Noumenon,” Immanuel Kant’a göre, bilinemez ve açıklanamaz gerçekliği temsil eden bir kavram (fenomen’in ‘ötekisi’). Post-yapısalcı felsefenin üzerine kurulu olduğu kavramlardan biri olan noumenon, şarkıdaki ‘gerçeğin aslında gerçek olmadığı’ düşüncesinin referans alındığı yer olarak gözüküyor. “Hiçbir şeyden pişman olma, karşı koymak pişmanlıktır; tüm duygular şimdi sonuçsuz olmaktır; gerçek artık medyanın kontrolünde; zihnini iyice aç ve düşmanının solucanlarını ye; gerçek, algının bozulmuş halidir; bizler düşmanız; gerçekten daha güçlü bir uyuşturucu yoktur; boz ve değiştir, zaman hiçbir şeydir, her şeyden pişman ol; genç kalpler, kadife yağmur damlaları gibi saftır; ta ki hayat bize kafayı bulmayı veya utanmayı öğretene kadar; gerçekten daha güçlü bir uyuşturucu yoktur; bizler düşmanız.” Albümü kapatan “Seed Awakening” için ne diyebilirim bilemiyorum. Testerelerce taranan death metal riffleri, 00:19’da gerçek bir death/thrash riffi ile buluşuyor ve Jeff Loomis, bir kez daha tarih yazıyor; önünde saygıyla eğiltiyor. Nakarat çok daha heyecan verici olabilirmiş gibi dursa da, şarkının bütünlüğünü bozmuyor. 02:31’deki solo, albümdeki diğer tüm sololar gibi insan zihninin ve yaratıcılığının çok çok üzerinde, ve albüm boyunca devam eden bu muhteşem solo performansa yakışır bir son oluyor. Sözlerde bir kez daha Nietzsche havası var. Ancak bu kez, tüm pişmanlıklardan, tüm hatalardan kurtulmanın reçetesi ve dolayısıyla umut da var. “Üşüdüğümüzde daha güçlü oluruz; tek bir nefeste, daha da büyüyebiliriz… tohumların uyanışına şahit ol.” Bir olmak. Birlik olmak. Bu ‘gerçek’ hayaline karşı hep birlikte hareket etmek. Kimseyi kayırmadan, hep birlikte, bir olmak. Harika bir albüme yakışır bir kapanış.
Art arda gelen üç başyapıttan sonra, kötü prodüksiyonunun da yardımıyla, Enemies of Reality, Nevermore için ‘bir adım geriye atma’ olarak görüldü, onu yeni tanıyan ve kendisine bir türlü de ısınamayan uzmanlar (!) tarafından. Oysa, her ne kadar başarısız sound sebebiyle hakları yense de, albümdeki besteler hiç şüphesiz her zamanki Nevermore kalitesindeydiler ve etraftaki tüm ‘metal’ gruplarının toplamından bile daha çok yaratıcılık içeriyorlardı. Kendi adıma, albümdeki tek zayıf noktanın (sound hariç elbette), albümdeki bütünlük hissi yoksunluğu olduğunu düşünüyorum. Bu eksiklik hem albümün neredeyse tamamının bir guitar-work olarak kalıp, bir türlü ‘grup’ havası verememesinde hem de şarkılar arasındaki kalite farkında ortaya çıkıyor. Albümden en az dört şarkı (“Enemies of Reality,” “Never Purify,” “Create the Infinite,” ve “Seed Awakening”) Nevermore diskografisinin en nadide örneklerinden olsalar da, diğer şarkılar sadece belli bölümleri ile bu önemli listeye dahil olabiliyorlar. Oysa “Ambivalent”taki solo, “Who Decides?”daki fikirler, “I, Voyager”daki ana riff ve melodi, ve “Noumenon”daki sözel başarılar, daha bütünlüklü bir şekilde sunulabilir, Enemies of Reality bir albüm olarak, dördüncü başyapıt haline gelebilirdi. Ben yine de bu suçtaki en büyük payı Century Media’ya veriyor; bunun kanıtını da, dokuzuncu yılda dördüncü başyapıt haline gelecek, yeni albüm This Godless Endeavor’da buluyorum.