Yine 2006 yılı. Yine Devin Townsend. Yine bir başyapıt. ‘The Band’ ile kaydettiği ilk albüm olan Accelerated Evolution ile çok başarılı – ancak biraz fazla tekrarlı – bir yapıt ortaya koyan Devin Townsend, kadrosunu değiştirmeden koruduğu grubu ile ilk albümden üç yıl sonra, tam bir müzikal şaheser ortaya koyacaktı! Synchestra gerçekten olağanüstü bestelere sahip, inanılmaz bir soundu olan, süper bir müzisyenlik içeren, büyüleyici bir albümdü. Hiç şüphesiz Devin Townsend diskografisinin en iyi beş albümünden biri olarak görülebilirdi, görülmeliydi. Standart gitar-bas-davul üçlüsüne ek olarak zaten var olan keyboard’ların yanına tuba, flüt, mandolin, hammond org gibi bir sürü yeni enstrüman eklenmiş; şarkıların derinlikleri – düşünmesi bile zor olsa da – daha da artmıştı. 2006 yılı, Devin için, ve tabi ki onun hayranları için çok bereketli bir yıl olmuştu!
Albüm, tam bir buçuk adet akustik şarkı ile açılıyordu! Devin Townsend diskografisi, Opeth-vari akustik pasajları ile ünlü değildir. Hatta akustik gitarın baskın olarak kullanıldığı şarkısı dahi yoktur ancak “Let It Roll,” buna bir istisna teşkil eder. Çok tatlı bir akustik gitar melodisine eşlik eden, tertemiz Devin vokalleri “içeri gel, aşkım… içeri gel, öyle yabancı gibi davranma… bazı zamanlar… çoğu zamanlar… ben, kendim kalırım yabancı gibi.. hadi bırakalım akışına… çünkü zamanla, geçer gider… zaman hiçbir şeyin aynı kalmadığını ispat eder..” derken, son iki cümlede karar değiştirir: “Ama değişim zamanı sona erdi; o hala seni sevecek ama ben değil!” Hemen arkasından gelen “Hypergeek,” sanki “Let It Roll”un kaldığı yerden – hatta daha güzel bir akustik melodi ile – devam eder. Ta ki… Dakikalar 00:59’u gösterdiğinde bagetler birbirine vurulur; deli gibi coşkun gitarlar ve double-bass davullar birbirini kovalar, Devin “uyanın, eğlenin!” der. Üçüncü sıradaki “Triumph,” albümün ilk şaheseri olacaktır. Önce kesik kesik gitarlar duyarız, nakaratla birlikte coşmuşken tekrar duraklarız; nereden çıktığı belli olmayan bir hammond orgu ile şaşkınlık geçiririz. Bu kez öğrencisinin albümüne konuk olan Steve Vai’ın tipik gitar dokunuşlarıyla doruğa ulaşırız. “Babysong,” Devin Townsend’ın “neden bir bebeğimiz olmuyor… babalık tüm hataları doğruya dönüştürür” şeklinde büyük ihtimalle eşine seslendiği değişik bir şarkıdır. Baştaki melodi çok tanıdık gelir, araya süper bir akustik pasaj sıkıştırılır, keyboardlar şarkıyı taşır, dakikalar 02:30’u gösterirken, şarkı gerçek bir Devin bestesi haline bürünür. Keyboard ve gitar uyumu dört dörtlüktür. Sonra “Vampolka” başlar. Melodi yine tanıdık gelir ama Devin’ın yapabileceği düşünülen bir şarkı ile özdeşleştiremez insan bu melodiyi. Sanki albümler karışmıştır. Şarkı bitip bir sonraki şarkı başladığında anlarız ki “Vampolka,” “Vampira”nın introsudur. “Vampira” ise tüm Devin ürünleri içindeki en gaz, en melodik, en catchy şarkılardan biridir. Devin’ın vokalleri adamı öldürür. “Yandaş suikastçin olarak nefret; o senin ruhunu yakacak; nefret, alevlerin yükselmesine neden olacak; şimdi benim için diz çök: Vampira!!!” Devin’ın vokalleri bir insan beyninden çıkmış olamaz der insan; bunda da hiç şüphesiz haklıdır! Yapılacak tek şey, şarkıyı/şarkıları başa almak ve yeniden yeniden yeniden dinlemektir… Bir sonraki şarkı “Mental Tan,” yumuşacık melodisi ve harika akustikleri ile öne çıkar. Ancak asıl numara kesinlikle kendisini takip eden “Gaia”dadır. Devin Townsend, kendisinden ilk defa duyduğumuz bir tarzda vokal yapar. Davulların taşıdığı melodi gerçekten harikadır. Keyboardların tadı damakta kalacak cinstendir. “Gaia,” mitolojideki doğa ana, Devin’ı korkutur. Biz de bu korkuyu atmaya çalışan hiperaktif çocuğun, şizofrenik bestesini dinleriz. Gerçek bir başyapıttır “Gaia” ve Devin Townsend’ın işleri içinde bile en iyilerden biri olarak sıyrılır. Synchestra o kadar iyi bir albümdür ki, “Gaia” gibi bir şaheseri bir başka şaheser olan “Pixillate”e bırakabilir! “Pixillate,” tuhaf bir biçimde İbrahim Tatlıses-vari bir sesin okuduğu uzun havamsı bir sample’ı geri plana koyarak başlar. İbo-vari diyorum çünkü özellikle bu baştaki sample’da ne söylendiği belli olmaz; ancak şarkı biterken bir kez daha duyduğumuz ses açık açık İbo diye adlandırdığımız şahıstır ve “Urfa dağlarında gezer bir ceylan aman aman, yavrusunu yitirmiş yar yar ağlıyor aman” dizelerini okumaktadır!!! Şarkı Devin Townsend kariyerinde ilk defa oryantal ezgilere yer verir. Bu nedenle şarkıda bir çok tanıdık melodi bulmak olasıdır. Gitar-davul uyumu ciddi anlamda süperdir. İşin daha da garip yanı “Pixillate”in de yerini bir başka şahesere “Judgment”a bırakmasıdır! Tekrar edilegelen – ve “Mental Tan”deki melodiye çok benzeyen – bir melodi etrafında Devin hmmlar, mırıldar, ninni gibi söyler, bağırır, çağırır ve sözlerle müzik birbirini olağanüstü takip eder. Devin’ın tüm zamanlardaki en iyi vokal performanslarından biri bu şarkıdadır! “A Simple Lullaby,” “Judgment”ın melodisinden devam eden ve Devin’ın “aaaa…. yeeeeaaaahhhh…. aaaaahhhhh”ları dışında bir söze yer vermeyen, açıkçası buna ihtiyacı da olmayan, çünkü evrildikçe evrilen değiştikçe değişen süper bir bestedir. Bir sonraki “Sunset”te ise bu kez hiç söz yoktur. Gitarlardaki distortion minimuma indirilmiş, albümün genel gidişatı evcilleşmiştir. Enfes bir keyboard-gitar melodisi kulaklarımızın pasını alır. Devin’ın kendi sesisyle bu melodiyi tekrar ettiği kısım, bence albümün en iyi yerlerinden birisidir! Ve albüm bir başka şaheser olan Notes from Africa ile son bulur. Bas gitar albümde hiç olmadığı kadar dominanttır; gitarlar da bas gibi çalınır. En azından başlangıç için… Devin’ın harika vokallerinin bittiği yerde ise kendinizi Afrika’da bir ormanın ortasında hissedebileceğiniz samplelar başlar ve albüm bu şekilde son bulur. Aslında son bulmaz… Çünkü albümde bir de “Sunshine and Happiness” adı ile müstesna olup, albümle hiç alakası olmayan ‘neşeli’ bir hiden-track yer alır. Albümle bu denli alakasız olmasa bir derecede katlanılabilir ama ben kendisini görmezden geldiğimi belirtmeliyim sanırım.
Aynı yıl içerisinde iki albüm çıkartmanın imkansızlığı bir yana (ki The Hummer’ı da saymalı ve buna üç albüm demeliyiz!), Devin Townsend bütün besteleri ve sözleri kendisine ait iki adet başyapıt ortaya koymayı bir şekilde başarabilmiştir. Hem Strapping Young Lad albümü The New Black hem de The Devin Townsend Band albümü Synchestra, tüm müzikseverlerin arşivlerinde bulunması gereken olağanüstü yapıtlardır. Birbirinden bu denli alakasız ve bu denli muhteşem iki albümü ancak böylesi bir zeka yaratabilir. Önünde saygı ile eğilinir!…