Varlar, yoklar.
Kayıt altına alınmışlar, kaydı olmayanlar.
Gerçeklikler, sahtelikler.
“Gizlemek (dissimuler), sahip olunan şeye sahip değilmiş gibi yapmak; simüle etmek ise sahip olunamayan şeye sahipmiş gibi yapmaktır. Birincisi bir varlığa (şu anda burada bulunmayan) diğeri ise bir yokluğa (şu anda burada bulunamayan) göndermektedir. Ancak bu olay sanıldığından daha da karmaşık bir şeydir. Çünkü simüle etmek ‘-mış’ gibi yapmak değildir. ‘Hastaymış gibi yapan kişi yatağa uzanıp bizi hasta olduğuna inandırmaya çalışır. Bir hastalığı simüle eden kişi ise kendinde bu hastalığa ait semptomlar görülen kişidir’. Öyleyse ‘-mış’ gibi yapmak (feindre) ya da gizlemek (dissimuler) gerçeklik ilkesine bir zarar veremez, yani bunlarla gerçeklik arasında her zaman açık seçik, gizlenmeye çalışılan bir fark vardır. Oysa simülasyon bu ‘gerçekle’ ‘sahte’ ve ‘gerçekle’ ‘düşsel’ arasındaki farkı yok etmeye çalışmaktadır.” [1]
Türkiye gündemi kötü bir rüya gibi bu sıralar; herkesin görmek zorunda olduğu bir rüya gibi adeta. İşin tuhafı, herkes birbirine gördüğü rüyanın ‘gerçekliğini’ ispat etmeye çalışıyor. Bu da demek oluyor ki, insanlar rüya görmek için hala uykuda olmak gerektiğini ve tüm bu ispat çabalarının aslında kendi kendini telkin etmek olduğunu unutuyor.
Bir rüyanın içinde rüya görenler gibiyiz. Korku içinde, her yanımızdan ter boşalırken; bizim rüyamızı gören diğerlerinin gözetimi altındayız. Yorganı, üzerimizde her ne varsa onu atma telaşındayız. Yanımızdakini tekmelemeye çoktan başladık. Uykumuzda konuşmalar sıradanlaştı. Uyurgezer olduk. Çoktan uyanmamız gerekirdi ama ah… O placeboyu içmeyecektik yatmadan önce.
Nasıl, rüyalar alemi keyifli mi?
Rüyanıza tutsak kalsaydınız ne olurdu, hiç düşündünüz mü?
Düş ile düşünüş arasındaki farkı, hiç aklınıza getirdiniz mi?
Hadi montajlayalım rüyalarımızı. Küçük ses kayıtları halinde piyasaya sürelim. Bir kolaj hazırlayalım bizi boğan rüya anlarından. Yüksek bir yerden düşme tecrübelerimizi kusursuz bir çember içinde tecrübe edelim. Görmek, duymak istediklerimizi değil; görmek, duymak istemediklerimizi yaşayalım tekrar ve tekrar.
Ne diyordu Baudrillard?
Gizlemek ile simüle etmek arasındaki farka bir daha bakalım.
Hangisi daha masumane, ona karar verelim.
Varlığın mı yokluğun mu peşinden gideceğiz, onu belirleyelim.
Gerçekle düşü birbirinden ayırmak isteyip istemediğimizi, kendimize itiraf edelim.
Ben bu oyunu çok sevdim.
[1] Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, (çev.) O. Adanır, 1982/2008, Ankara: DoğuBatı, ss. 15-16.