kan mesafesi

“Acıları dev aynasında büyüten rezil bir hassasiyetim var” [1] diyordu Cemil Meriç.

Bizimse, ülkece tüm acıları tuvalet girişlerindeki komik aynalara taşıyıp küçülten rezil bir genişliğimiz var.

Kobani tartışılıyor yine. Erdoğan onu dedi, Davutoğlu bunu dedi. Bahçeli şöyle kükredi, Demirtaş böyle suçladı. ABD’den son saniye açıklaması geldi. Fransa çok rica etti. İngiltere kimseyi kırmak istemedi ve diğerleri… Aylardır sürüp giden bombalamalar, kafa kesmeler, tecavüzler, tehditler sanki gerçek değilmiş de Kobani’ye vardıklarında bir anda ‘belirivermiş’ gibi yapıyoruz şimdi. Acıların değiş tokuşu, kanın kokusu bize yaklaştıkça atmaya başlıyoruz cerahatlerimizi. ‘Kürtler,’ [2] Erdoğan’a küsüyor; PKK, PYD oluyor; IŞİD’e terörist örgüt denmeye başlanıyor; Tahrir içimizdeyken, Kobani dışımıza çıkartılıyor. Tehlike yakınlaştıkça, oturduğumuz koltuklar rahatsız etmeye başlıyor. Sanki bizden uzaktayken gerçek değilmiş gibi baktığımız olaylar, gözümüzün önüne geldiğinde başka duyularımızı etkiler oluyor. Sert bir cisimle dürtülmüş gibi uyanıyoruz uykularımızdan, şimdilik alarmı erteliyoruz belki ama ne de olsa uyanılıyor işte bir kere uykudan…

Peki öncesi? Onlarca, yüzlerce, binlerce – bize uzak – insanın katli? Ellerde gezen, kanları boyunlarından damlayan kafaların gerçekliği? Oğullarının kesik kafalarını, kızlarının sıyrık eteklerini, çocuklarının üzerlerinde sinekler dolanan bedenlerini hastalıklı vahşilerin sırıtan suratlarıyla birlikte televizyondan görmek zorunda kalan insanların acıları? Tüm bunların üzerine eğreti bir kılıf geçirilen din kisvesinin, derecesi ne kadar olursa olsun katli meşrulaştıran rahatsız ediciliği? [3]

Kaçabileceğimiz yere kadar kaçmaya çalışıyoruz işte. Burunlarımızdan kan kokusu gitsin, gözlerimiz ile kanın kırmızısı arasına televizyon ekranları girsin, sevdiğimiz birinin damarlarından akan kan tenimize değmesin.

Mesafemiz kan bizim.

Şimdi birileri soruyor, biz acaba “savaş-sonrası” dönemi bitirdik de “savaş-öncesi” döneme mi girdik? [4] [5] Aynılarıydı daha yirmi yıl önce ‘tarihin sonundan’ söz eden, ‘medeniyetlere’ değerler yükleyen, kapitalizmin ‘zaferini’ ilan eden, ‘ideolojilerin sonunu’ getiren… Bugün dökülen her bir kan damlasının sorumluluğunu ‘sistem’e bağlamayı amaçlayan zavallı uğraşların kökleriydi bu temelsiz iddialar, yüksekten uçmalar, desteksiz atıp tutmalar. İzleyin ve eserinizle övünün şimdi. Ta ki kan yaklaşana kadar. ‘Cehenneminize’ bir kan damlası kadar uzaksınız artık. Korkularınız sizi o hayal ettiğiniz yerler yerine, gerçeklerin çöplüğüne geri getirdiği gün anlayacaksınız olan biteni ama biliyorum ki yetmeyecek. Size o zaman ‘inanıp’ ‘güvenen’ faydalı salaklar, bugün sizin tam karşınızdaki güruhun yanında yer alacaklar ve bir sonrakinde de yeniden yanınıza geçecekler… Olan yine ne size ne de onlara olacak.

Tüm dünya birkaç masum insanın üzerine bindirecek yükünü.

Acı bir süre sonra sadece onlar için bir şey ifade etmez hale gelecek.

Kan mesafeleri arttıracak… azaltacak… arttıracak… azaltacak… arttıracak…

 

[1] Cemil Meriç, Jurnal, 25.Mart. 1963

[2] Bir an için buradaki ‘Kürtler’ kelimesini ‘Türkler’ ile değiştirin ve lütfen bir cevap bulmama yardım edin: En son ne zaman içerisinde ‘Türkler’ geçen herhangi bir cümleye kendinizi ait hissettiniz? Size daha doğmadan önce verilmiş Türk kimliğini ne zamandır bütün ülkeyle ortak bir paydaya sahip olma anlamıyla kullanmıyorsunuz? Ve şimdi, kim nasıl sordu ‘Kürtler’e de tüm Kürtlerden süzdüğü engin birikimi bir cümlenin tekil öznesi olarak kullanabilme cesaretine sahip olabildi? Kim bu Kürtler dedikleri? Kimi kapsar, kimi dışlar? Kimin ‘ötekisi’dir onlar? Kimdir bu ‘Kürtler’?

Ne zaman böyle bir genelleme duysam, aklıma Karl Marx ile Friedrich Engels’in, Hegel’in abartılı soyutlamalarını eleştirmek adına 1845 yılında kaleme aldıkları şu ünlü paragraf geliyor: “Gerçeklikler üzerinde, elmalar, armutlar, çilekler, bademler üzerinde durarak, genel meyve fikrini kurduğum zaman; daha da ileri giderek, gerçek meyvelerden çıkarılmış benim soyut meyve fikrimin, benim dışımda varolan bir varlık olduğunu ve üstüne üstlük armudun, elmanın vb. gerçek özünü oluşturduğunu imgelediğim zaman – kurgusal dilde – meyve‘nin, gerçeklikte armudun, elmanın, bademin vb. tözü olduğunu bildiririm. Öyleyse armut ya da elmada özsel olanın, armut ya da elma olmak olmadığını söylerim. Bu şeyler içinde özsel olan, onların gerçek, duyularca algılanabilir varlıkları değil ama benim onlardan soyutlamış ve onlara yüklemiş bulunduğum özdür, benim tasarımımın özüdür: meyve.” Karl Marx ve Friedrich Engels, Kutsal Aile Ya Da Eleştirel Eleştiri’nin Eleştirisi, (çev.) K. Somer, Ankara: Sol, 1845/2009, ss. 90-91.

[3] ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, IŞİD’i “cehennemin kapılarına kadar” takip edeceklerini açıklarken de benzer bir motifi kullanıyordu aslında (“Biden: IŞİD’i Cehennemin Kapılarına Kadar Takip Edeceğiz,” Radikal, 3 Eylül 2009). Slavoj Zizek’in söylediği gibi “eğer bir Tanrı varsa, her şeye izin verilmiş demektir.” (“If There Is A God, Then Anything Is Permitted,” Religion and Ethics ABC, 17 Nisan 2012) Eğer bir cehennemin varlığına inanıyor, bunu devlet politikalarınızda kullanmayı meşru görüyorsanız; başka bir devletin de (veya IŞİD gibi bir devlet adayının da) bir cehennem tasviri ile kendi politikalarını yaratma isteğini meşrulaştırıyorsunuz demektir. İki cehennemin birbirinden farklı olması; sizi haklı değil, faşist yapar – zira siz inandığınız Tanrı’nın cehennemini, ötekininkinin üstünde konumlandırıyor, zararsız hale getiriyor ve iyilik timsali yapıyorken; ötekininkini de aynı anda aşağılıyor, şiddet ile özdeşleştiriyor ve kötülükle bir tutuyorsunuz demektir. Siyasette dinin veya ideolojilerin kullanımı oldum olası yanındaki bu ekstra-meşruiyet hediyesi ile birlikte gelmiştir ve gelmeye de devam edecektir.

[4] Walter Russell Mead, “Have We Gone From A Post-War to A Pre-War World?,” HuffingtonPost, 7 Temmuz 2014.

[5] Bu yazıyı yazdıktan bir gün sonra Cengiz Çandar’ın ‘uyanışını’ izlemek de anlamlı oldu; burada bulunsun istedim. “Farkında Mısınız?,” Radikal, 16 Ekim 2014.

Comments Off on kan mesafesi

Filed under Güncel, Teori

Comments are closed.