nevermore – nevermore (1994)

Nevermore bir METAL grubu. Memleketteki ‘sanatçı’ kavramı gibi, müzik dünyasında türlerin sürekli tanım, içerik ve külliyat değiştirmeleri ve birbirlerinin içlerine karışmaları sebebiyle, ‘metal’ müzik kavramı da son derece geniş bir yelpazeye atfedilen bir kavram. Bilhassa Led Zeppelin’in 1975 tarihli Physical Graffiti albümü ve Black Sabbath diskografisinin ilk ürünleri ile başladığı kabul edilen ‘metal’, eğer bu bahsi geçen grupları da içeriyorsa, bugün hardcore, metalcore hatta emo türlerinin bazılarını bile içeriğine katması gerekir. Takdir ederseniz, bu da işleri iyiden iyiye zorlaştırır. İşte Nevermore, bu tartışmanın herhangi bir yerinde yer alan bir grup değil. Nevermore, büyük ve geniş metal skalasına doğru atılacak bir okun vuracağı her yere denk gelebilecek beste yapısı ve sözel içeriği ile tam bir ‘metal’ grubu. Onun sorunu, türünün ne tip bir metal olduğuna karar verebilmek…

Küllerini 1985’te kurulan heavy/thrash metal grubu Sanctuary’ye dayandıran Nevermore, Seattle çıkışlı olup 1990’ların grunge modasına uymamış ender oluşumlardan biri. 1992 ve 1994’te yayınladıkları Utopia ve 1994 Demo adlı demoları, Sanctuary’nin efsanevi Refuge Denied (1988) ve Into the Mirror Black (1990) albümlerini ve Sanctuary’ye has heavy/thrash soundunu müjdelemişlerdi. Buna karşı, ilk albüm, bu yeni grubun keskin çizgilerle halefinden ayrılacağını gösterecekti.

“Kimse yarının ne getireceğini bilmiyor” diye başladı Warrel Dane, neredeyse yirmi yıllık Nevermore macerasına. Klişe tabirle ‘kendi adını taşıyan ilk albüm’lerinde Nevermore, o zamanın modası speed/thrash’in speed kısmından kurtulmuş, daha çok geç dönem thrash albümlerinde duyulacak, death metal etkili bir thrash metal albümü yaratmayı başarmıştı. Warrel Dane, Refuge Denied’daki power metal vokallerinden çok, Into the Mirror Black’teki heavy/thrash performansında şarkıları söylüyordu. Bestelere bol kepçe ile yerleştirilen pull-muting thrash riffleri ile Jeff Loomis ise son derece parlak bir gitar performansı sergilerken, şarkıların upper-mid-temposunu, çekici ve kompleks sololar ve leadlerle süsleyebiliyordu. Jim Sheppard’ın yarı-dominant bas gitarı, Van Williams’ın (ve dört şarkıda da Mark Arrington’ın) sağlam davul partisyonları ile birlikte ritm kısmı tamamlanıyordu. Şarkılar, önceki iki demodan alınma olsa da, değişen en önemli şey Neil Kernon’ın zamanı-için tek kelimeyle mükemmel prodüksiyonu ve oluşturulan kaliteli sounddu. Tüm bunlara rağmen itiraf etmek gerekir ki, daha sonra Japon basımına eklenen şarkıları saysak dahi, Nevermore, Nevermore’un bugüne kadarki en zayıf albümüydü. Herhangi bir grubun üçüncü hatta dördüncü albümünde yakalayabildiği bütünlüğü yakalaması, liriklerin başarısı ve müzisyenlerin performansı hatırına dinlenmeyi hak etmediği söylenemese de, söz konusu Nevermore olunca, çıtanın yüksekliği de kaçınılmazdı!

Albümü açan “What Tomorrow Knows”, sağlam bir gitar riffi etrafında evrilen, fazla bir özelliği olmayan, iyi bir thrash şarkısıdır. Loomis’in harika riff tekniği daha ilk saniyede kendini belli ederken, Dane’in içten ve operatik vokalleri normalde pek numarası olmayan bu şarkıyı öne çıkartmaya yeterli görünür. Nakarattaki muhteşem gitar lead’i ve “Körü körüne acı çekmede utanç vardır” sözleri, şarkının en olumlu yanlarıdır. İkinci sıradaki “C.B.F (Chrome Black Future)” ise albümde en öne çıkan, en teknik ve aynı zamanda en melodik thrash metal şarkısıdır. Jeff Loomis ileride yapabileceklerine dair kısa bir özet geçmekte ve dinleyeni büyülemektedir. Şarkı acıyı dindirmek için denenebilecek yollardan dem vurur, yaşamın nasıl yaşanılması gerektiğini kişinin kendi kararına bırakırken, eleştiri hakkını karşıdakinde saklı tutar. Son derece gaz bir soloyu ve harika bir ritm bölümünü de ihtiva ettiğini eklemeden edemeyeceğim. “The Sanity Assassin”, Warrel Dane’in çok tuhaf bir aksanla söylediği ‘assassin’larınn arasında, Nevermore’un denemeyi çok sevdiği türden lower-mid-tempo bir heavy metal şarkısıdır. İleride görüleceği gibi, şarkı ne bir ballad ne de bir headbanger’dır. Tempo ne çok düşük (ballad kıvamında) ne de orta tempodur. “Çizilen çizgilerin dışında hayaller kurmaktan korkma; kendi aklındaki resmi çizmekten korkma; korkma, yolun acının yolu değil; korkma, rüyalar ölümlü değil” şeklindeki mükemmel sözlerine rağmen, üst üste bir kereden fazla dinlemeyi başaramadığımı belirtmem gerekiyor ne yazık ki. Sıradaki “Garden of Gray” ise bana göre albümün açık ara en iyi şarkısıdır. Muhteşem bir açılışa (bir grup tarikat mensubunun ‘hu’ çektiği bir sahneyi andırır), mükemmel bir gitar riffine, harika sözlere (“hislerimin bana şarkı söylemesini istiyorum”) ve süper bir soloya sahiptir. Warrel Dane, Nevermore kariyerindeki ilk highlight’ını bu şarkıda gösterir. Vokaller kesinlikle vermek istediği tüm hisleri dinleyene geçirmeyi başarır. Yıllar sonraki canlı kayıtları bile şarkının ne kadar kaliteli olduğunu gösterecektir. Bir de şarkıda geçen ‘the politics of ecstacy’ sözünün, bir sonraki albümü müjdelediğini ekleyelim. Bu heyecan verici şarkının ardından, son derece sıradan bir beste gibi görünmesine karşı, aslında gayet progresif bir şarkı olan “Sea of Possibilities” gelir. Bestenin 02:26-03:33 arasındaki bölümü, gelecekteki Nevermore albümleri hakkında ufak ve gerçekten çok etkileyici ipuçları sunar. Jeff Loomis gitarda resmen döktürür. Ritm bölümü muhteşemdir. Nevermore progresifliğinin en etkileyici yanlarından biri olmasa da, ilk örneği olması açısından önemlidir. “The Hurting Words” ise Nevermore’un her albümüne sıkıştıracağı heavy metal balladlarının ilk örneğidir. Nevermore-sevenler arasında bu tip slow-tempo şarkılara bayılan, hatta bunlar için Nevermore dinleyen insanlar da var ama ben ne yazık ki bu gruba dahil olamıyorum. Warrel Dane’in çok iyi bir şarkıcı olduğunu kanıtlaması haricinde, balladların Nevermore müziğindeki yeri konusunda çok fazla emin değilim açıkçası. Şarkı hakkındaki en olumlu düşüncem ise elbette sözleri: “Bazen kendimden nefret ediyorum, sendeki şeylerden nefret ettiğim için ve şimdi hiçbir kelime yok işte, bir şeyleri düzeltip, yaralarımı saracak.” Şairane! Albümün en iyi ikinci şarkısı “Timothy Leary”, 1960’ların karşıt-kültür ikonlarından, LSD’nin mucidi, zihin açmak amaçlı uyuşturucu kullanımı taraftarı Timothy Leary’yi ‘arar’ ve kendi deyimiyle ‘LSD felsefesi’ adı altında Leary’ye övgüler düzer. Ancak şarkıyı gerçek önemine taşıyan 02:17’de başlayan riff ve üzerindeki olağanüstü solo ile Jeff Loomis olur. Loomis gerçekten bu dünyanın en iyi metal gitaristlerinden biri olduğunun ilk örneklerini gösterir. ‘Benim’ diyen gitaristin, bu soloyu çalmaya teşebbüs etmesini izlemek isterim açıkçası! “Uyu bakalım çocuk, rüya gör.” Ve albümü kapatan “Godmoney”, Warrel Dane’den son derece naif ve bir o kadar da samimi bir Hristiyanlık ve kilise eleştirisi olarak hücum eder kulaklara. “Paranı İsa’ya gönder, sonsuz hayatını postadan al!” Tanrının bile paraya ihtiyacı olduğuna inanmamaları için insanlığa bir çağrıdır. Ve elbette tüm şarkıya yayılan müthiş gitar melodileri, şarkının en önemli kısımlarını oluşturur. Loomis ile Dane rekabeti bu kez berabere gözükür.

Ve böylelikle Nevermore, bir ilk olma misyonunu tamamlar. Metal dünyasına, sağlam, ekstrası olmayan ancak büyük ümit veren bu albüm, Nevermore-müziğini insanlıkla tanıştırır. Dünyanın göreceği daha çok şey vardır, ama bu, bir başlangıç için yeterlinin de ötesindedir!