Dün (7 Temmuz 2022 Perşembe günü) akşam saatlerinde bir tweet attım:
“‘İnsanlardan nefret ediyorum’… Kırk yaşındayım ve son yirmi yıldır bunu artan bir şiddette söylemeye devam ediyorum. Bana katılmak istemez misiniz?” [1]
Sağ olsunlar, beni takip eden, bana değer veren ve sözlerimin negatifliğinden etkilenen güzel insanlardan çok anlamlı cevaplar aldım. Eksik olmasınlar, eksik olmayın.
Bu yanıtların genelinde üç konu öne çıktı; kimsenin Twitter vaktini almamak adına, buraya bir açıklama eklemek istedim.
İlk olarak, evet, kırk yaşındayım:)… Miladi bin dokuz yüz seksen iki yılının Mayıs ayının ilk Cuma namazı ile birlikte dünyaya gelmişim! Geçtiğimiz günlerde kırk yaşına girdim ya da kırk yaşını bitirdim – nasıl söylemek doğruysa, bu yaşa kadar öğrenemedim. Yaşımı göstermediğimin farkındayım ama gün gelecek bu durum da değişecek, biliyorum:) Bir aralar yaş mevzusuna takılıyordum cidden ama uzunca bir süredir, zamanı durdurmak gibi ekstra bir yüke ihtiyacım olmadığını anladım. Yolun yarısını geçince böyle oluyor herhalde:)
İkinci olarak, hayır, tweet’teki “yirmi yıl” herhangi bir politik gönderme taşımıyor. Mesleğim gereği ağzımdan çıkan her lafın “siyasi” olmasını bekleyen insanlar var ama ben güncel siyasetle neredeyse hiç ilgilenmeyen bir Siyasi Düşünceler doçentiyim. Hayatımı yirmili, otuzlu yıllar zarfında pratik siyasette ne olup bittiği ile ilgilenerek geçirmek, bana hiçbir zaman çekici gelmedi. Bireylerden, partilerden, hatta genel olarak siyasi aktörlerden ziyade düşünce biçimlerini öğrenmeyi ve elimden geldiğince bunları aktarmayı seviyorum. İktidar partisinin yirmi yıldır başta olması, tweet’i atarken aklımdan bile geçmemişti açıkçası. Yirmi yılı, kırk sayısının yarısını veya ergenlikten çıkışımı sembolize etmesi için seçmiştim. Ama gelin görün ki ülkede her şeyi her zaman siyasi bir referans noktası ile ele almaya öyle alışmışız ki, kötü bir alışkanlığa dönüşmüş tüm bunlar. Kısacası, hayır, tweet’im bir siyasi harekete, partiye, kişiye gönderme yapmamaktadır. Bunu gönül rahatlığıyla diğer tüm tweet’lerim için de söyleyebilirim.
Son olarak, neden “nefret” gibi güçlü bir kelime seçtiğime gelmeliyim galiba… Küçüklüğümden beri şiddet, öfke, aşırılık ve nefret, beni her türlü sanat yapıtında ziyadesiyle etkiler; oysa, gerçek hayatımda bunların hiçbiri semtime uğramaz. Mülayim, uyumlu ve mesafeli biriyimdir ben. Birini çok sevmem de birinden nefret etmem de zordur – bunlar için uzunca bir zamana ve beni başlarda korkutacak bir yakınlığa ihtiyaç duyarım. İş, mesleğime geldiğinde kimse beni “sevsin” istemem, örneğin. Öğrencilerim, meslektaşlarım, idarecilerim, patronlarım, vb., benimle sevgi-temelli bir ilişki kursunlar istemem çünkü bilirim ki bu tip ilişkiler kırılgandır. Verdiğiniz bir eksik not, tamamlamaya gücünüzün yetmediği bir görev, koridorda aklınız başka şeyle meşgulken kaçırdığınız bir selamlama bile tersine çevirmeye yeter sevgi-temelli ilişkileri. Vizeye kadar “beni çok seven” öğrencilerim, vizeden sonra “benden nefret etmeye” başlayabilir mesela. Oysa ne ben değişebilirim ne de onlar değişebilir bu kadar kısa bir sürede:)… Bunun yerine kazanılan bir saygıyı tercih ederim insanlarla olan ilişkilerimde. Boyumdan posumdan, dilimden, dinimden, siyasi görüşümden, kimliklerimden, vb., kaynaklanmayan, sadece ne iş yapıyorsam ondaki yetkinliğime duyulan bir saygıdan söz ediyorum burada. Ben de buna benzer bir saygıyı hissetmek isterim karşımdakilere. Emek harcamadan kazanılan özelliklere önem vermem bu nedenle.
Sanırım malum tweet’imde belirttiğim nefretin kaynağı, bu bahsettiğim saygıyı gitgide daha az görmem ile alakalı. Sadece Türkiye’de falan değil bu üstelik, tüm dünya böyle uzun zamandır. İnsanlar birbirlerine sadece sevgi duymak istiyorlar artık. Karşılarındakinin “çok iyi bir insan” olmasını bekliyorlar mesela. Herhangi bir “yanlış”larını gördüklerinde de onları “çok kötü bir insan”a dönüştürüyor ve onlardan uzaklaşıyorlar. Hata yapma hakkı sayıları falan var: ilk hata, ikinci hata, üçüncü hata… ve ocak dışısın! Ayılıp bayılıyor millet birbirine. Çocuklarını otomatik şirinlik makineleri gibi görüyorlar. “Uzun zamandır görüşemedik” diyerek en kısa zamanda bir toplantı/görüşme ayarlıyorlar. Bir araya gelip hikayelerini anlatıyorlar birbirlerine. Çoğu zaman karşılarındakini dinlemeden, sadece kendilerini anlatmak için toplaşıyorlar. Gözleri ya diğer masada ya telefonda ya garsonda falan oluyor. Herkes acele sahibi, herkes önemli bir iş yapıyor; kimsenin zamanı yok.
Ben anlamıyorum bu ilişkileri. Daha doğrusu, böyle ilişkilerden sevgi çıkartamıyorum ben. Üstüme üstüme geldiklerini, benden bir şeyler beklediklerini, konuşmak için konuştuklarını, yaptıklarımla ilgilenmediklerini ve dahası tüm bunlara rağmen benden hem sevgi hem saygı beklediklerini hissediyorum çoğu zaman. Oysa bunlar için zamana ihtiyacım var benim. Kendi özel alanımdan çıkmam için, yakınlaşabilmem için, saygıyı hissedebilmem için zamana ve mesafelere ihtiyacım var. Bunları bana vermeyen, veremeyen insanları hayatıma dahil edemiyorum ben. Nefret, onlar bunu anlamadığında filizlenmeye başlıyor. Yan masadan bana doğru öksüren, çocuğunun bağırışlarını umursamayan, sigara dumanını yüzüme üfleyen, nezaket bilmeyen, kapı tutmayan, tuttuğunuz kapı için teşekkür etmeyen, tek ‘doğru yaşam’ kendilerininkiymiş gibi davranan, birilerine sıfatları yüzünden sevgi gösteren, birilerini ise kendilerine benzemedikleri için dışlayan insanlar nefret kuyumun dibinde yaşıyorlar. Tahammülümün yaş aldıkça azalmasıyla birleşince, bu kuyu hep sığlaşıyor, derinlik kaybediyor. Nefretim, hızlı bir makaranın taşıdığı hafif bir kova gibi artık çabucak üste çıkıyor. Bazen ağzımdan öyle şeyler çıkıyor ki o kovayı gördüğümde, sonra ben bile hayret ediyorum kendime. “Öyle demek istemediğim” için değil, önceleri bunları söyleyemeye cesaretim olmadığı için kızıyorum. Nefret frenim iyi ki boşalmış diyorum.
Yolum sevgiden geçsin ister miydim? Muhtemelen evet. Ama ne o kadar naifliğim ne de o kadar zarafetim kaldı/kaldırıldı.
Nefretim korkumu bastırmadan, nefret edilecek biri olmadan, kendi halimde, dünyadan nefret etmeye devam etmek istiyorum.
[1] https://twitter.com/ovuncongur/status/1545123178410045440